Çok seviyorlardı birbirlerini. Hani havayla ateş gibi. Günler
mutlu mesut geçiyordu, aşkın verdiği ümitlerle birlikte. Yine buluşacaklardı, bu
bahar günü aşk bir başka yaşanırdı zaten. Kız, en cıvıltılı kşiliğini takınmıştı
üstüne en güzel elbisesiyle birlikte. Oğlan, en doğal haliyle koşacaktı yine
aşkına. Bu sevgi, aşk öyle büyülüyordu ki onları, dünya ayaklarının yerden
kesildiği yerin adı oluyordu genç aşıkların. Kız, bir taksi çevirdi, taksicinin
-Nereye? sorusuna -Aşkım,dünyam, sevgilime:) diyecek oldu ama bir tebessüm etti
kendi kendine ve sustu. Oğlansa çoktan varmıştı buluşulacak olan, kutsadığı,
aşkla ruhunu bulduğu aynı zamanda; aşkla erirken ruhunu kaybettiği mekana;
küçük, sade bir o kadar da şık kafeye. Oğlan görülebilecek bir yerde oturup
beklemeye koyulmuşken kız taksiden indi ve yürekten, derin bir gülümsemeyle
aşkına doğru yürümeye başladı. Sarıldılar, oğlan kızın elini tuttu sıkıca çok
özlemişti çünkü. Bazen aşklarını dilleriyle anlattılar bazense; gözleriyle.
Biraz zaman geçti, kız karnında fena bir ağrı duydu ve buluşmalarını bu olay
noktaladı. Kısa bir süre sonra oğlan kıza ulaşmak istedi fakat hiçbir şekilde
ulaşamadı. Kız sevgilisinin kendisine ulaşmasını engelliyordu. Oğlan, aradan bir
zaman geçtikten sonra artık ulaşamayacağını anladı ve ümidini kesti aşkından.
Düşüncesine göre kız onu unutmuştu belli ki, ısrarın ne faydası olurdu ki.
Oğlan, unutamıyordu işte, ne yapsa olmuyordu, psikiyatriste gidiyordu,
antidepresanlar kullanıyordu. Aldığı antidepresanlar bir günlük de olsa, acısını
azaltıyordu. Zaman çabuk geçiyordu, oğlan tedavi görmeye devam etti, bitikliğine
rağmen hiç pes etmedi ve depresyondan kurtuldu. Artık oturup mantıklı
düşünebiliyordu, ne yarası kalmıştı ne de acısı artık düze çıkmıştı artık
mutluydu ve aklına bir alıntı söz geliyordu sık sık: "Mutluluğun tek yolu,
iradeniz dışındaki şeylere üzülmekten vazgeçmektir." Heralde yaşamak buydu,
herşeyden el etek çektiği günlere inat; herşeyle meşgul olmaktı, yaşadığı
acılara inat; mutluluk duymaktı. Oğlan, işten gelmişti yine. Bir an önce yemek
yemeliydi. Tam bunları düşünürken telefon çaldı. Oğlan cevapladı. Karşıdan gelen
ses: -Arkadaşım, sevgilin öldü. Biz cenaza evindeyiz sen de gel hadi. diyordu
hıçkırıklar eşliğinde. Oğlan dengesini kaybetti ve gözlerini açtığında yerde
yatıyordu, kulaklarındaysa onun öldüğü haberi çınlıyordu. Hemen kalktı, biricik
sevdiceğinin ruhsuz bir şekilde bedenini barındıran o eve gitti. Arkadşından
öğrendi ki meğer kız kanser hastasıymış, kanser çok sinsi bir şekilde ilerlemiş
ve tüm organlara dağılmış, son aşamada belirti vermiş. Kız kısa sürede çökmüş ve
ölümünü beklemeye başlamış. Dünyaları değişmeyeceği sevgilisine de hiçbir şey
söylememiş, sırf o acı duymasın diye. Oğlan bu haber üzerine yıkıldı. Yine
psikolojik tedavi gördü, her gece aşkının ruhunu yanında hissetti, her gün onun
için dualar etti. Artık oğlanın hiçbir zaman unutamayacağı, bastırmasının da
mümkün olmayacağı bir acısı oldu güzel aşkı...
Kommentaare veel ei ole.
Lisa kommentaar, ole esimene!